You are here
Yaşamın Her Alanından Sesler Yükseliyor: Yaşasın 1 Mayıs!
Bizler bir grup kadın petrokimya işçileriyiz! Hem evde hem işyerinde vardiyalı olarak çalışıyoruz. Her şeye rağmen umudumuzu, birliğimizi ve dayanışmamızı büyütmek için bir aradayız. Biz bir araya geldiğimizde ve ellerimizi birleştirdiğimizde başaramayacağımız hiçbir şey yoktur. Pandemi bahanesiyle baskı ve yasaklarla 1 Mayısımızı unutturmaya çalışıyorlar. Ama birlik olan unutmaz, unutmayan unutturmaz!
İşçi büyüklerimizin bizlere miras bıraktığı bu şanlı günümüze 1 Mayısımıza sahip çıkıyoruz! Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın işçilerin uluslararası mücadele birliği!
Gebze’den bir grup kadın petrokimya işçisi
İşçi sınıfı 1886’da, ortalama olarak 12-16 saat olan çalışma süresinin 8 saate düşürülmesi için destansı bir mücadele verdi. 1 Mayıs günü Amerika’da başlayan ve daha sonra farklı kıtalara da yayılan bu büyük mücadele patronlar sınıfının bütün saldırılarına karşı işçi sınıfının mücadele azmi ve kararlılığı sayesinde zafere ulaştı. Fakat işçi sınıfımız bu tarihsel önemdeki zaferle birlikte sadece çalışma koşullarında ilerleme kaydetmedi. Aynı zamanda birleşip mücadele ettiğinde ne kadar güçlü olduğunu da dosta düşmana gösterdi. Ve 135 yıl öncesinden bizlere, gelenekten geleceğe ilerleyerek sömürü düzeninin mezarını kazacak olan mücadele ruhunu miras bıraktı.
Günümüzde ise burjuvazi 1 Mayıs’ta sınıfımızla meydanlarda yan yana gelmemizi, pandemi bahanesiyle engellemeye çalışarak bizlerden mücadele ruhumuzu koparmaya çalışıyor. Fakat bizler o mücadele ruhunu gururla taşıyan işçi sınıfının gençleri olarak, bu 1 Mayıs’ta yan yana gelemesek de mücadele örgütümüz UİD-DER sayesinde her koşulda mücadelemizi sürdürüyoruz. Çünkü 1 Mayıs bizim için sadece bir günden ibaret değildir. Bizim için doğan her gün 1 Mayıs’ın ışığıyla doğar. Yaşasın 1 Mayıs! Yaşasın Örgütlü Mücadelemiz!
Gebze’den bir işçi-öğrenci
Yürekte Yanan Kor Ateş: 1 Mayıs Kutlu Olsun!
Baharın gelişini kimisi çiçek açan erik ağacından, kimisi leyleklerin gelişinden anlar. Biz işçiler ise yaklaşan 1 Mayıs’tan ve duyduğumuz heyecandan anlıyoruz. Açan kırmızı gelinciklerin, toprağa düşen yağmurun ve filizlenen bitkilerin kokusuyla doğa her gün biraz daha renklenir, kuşların sesleriyle daha da şenlenir. Biz işçiler baharı bekleyen kuşlar, çiçekler gibiyiz 1 Mayıs yaklaşırken.
Gecenin karanlığı güneşin doğmasını engelleyebilir mi? Ya da güneş doğmak için geceden izin mi alır? İçinden geçtiğimiz baskı ve yasak koşullarında yine 1 Mayıs yaklaşırken biz işçilerin yüreklerinde kor ateş yanmaya devam ediyor. İktidarın yasakları alanlarda 1 Mayıs’ı kutlamamıza engel olsa da yüreğimizdeki coşkuyu, sevinci, burjuvaziye olan öfkemizi engelleyebilirler mi? Sınıfımızın mücadele tarihinden biliyoruz ki en baskıcı, karanlık dönemlerde bile işçi kardeşlerimiz 1 Mayıs’ı kutladılar. Birlik ve dayanışmanın tadına vardılar. Bugün de biz işçiler olarak tüm yasaklara rağmen 1886’da yanan mücadele ateşini hem yüreklerimizde hissediyor hem yaşıyor hem de yaşatıyoruz. Yaşasın 1 Mayıs!
Esenyurt’tan bir grup işçi
Bizler Okmeydanı’ndan tekstil işçileri olarak ekonomik krizin içinde sıkıntılar yaşıyoruz. Egemenler her zaman olduğu gibi bu krizin faturasını da biz işçilere kesiyorlar. Koronavirüsü bahane ederek sosyal haklarımızı gasp ediyorlar. İki yıldır 1 Mayıs’ımızı da alanlarda kutlayamıyoruz. 1 Mayıs işçi sınıfı için büyük bir gündür. Alanlarda olamasak da UİD-DER’in yayın akışında 1 Mayıs’ı yaşayacağız. İşçi bayramımız kutlu olsun.
Okmeydanı’ndan emekçi kadınlar
Yaşasın 1 Mayıs!
Bayrakları dalgalanıyor o muhteşem anın
Güneş eski güneş değil
Mavi eski mavi ve rüzgâr eski rüzgâr…
Sokaklar
Hiç böylesine bir coşkuya tanıklık etmedi
Biz hep bir ağızdan
Yaşasın 1 Mayıs diye haykırıncaya kadar.
Yüreğimizde öfke dilimizde marşlar
Biz Esenyurt’tan bir grup lise öğrencisiyiz. Daha iyi bir eğitim görmek istiyoruz. Gelecek kaygısı olmadan yaşamak ve yaşarken dünyanın bütün güzelliklerinden faydalanmak bizim de hakkımız. Koronavirüs bahanesiyle biz gençleri eve kapattılar. Bir kez daha gördük; parası olana koronavirüs bulaşmıyor çünkü özel okullar ve kolejler açık. Biz gençler gün geçtikçe daha iyi anlıyoruz ki örgütlü olmak bizler için hayat kurtarıcıdır.
Annemle ve babamla gittiğim ilk 1 Mayıs aklımda… O zaman 6 yaşımdaydım. Ben babamın omuzlarında herkesi görebiliyordum. Bayrakları, afişleri… Her yer kırmızıydı. “UİD-DER Yürüyor Mücadele Büyüyor” sloganıyla şarkılar söyleniyor, alkışlanıyordu. Ben de heyecanlanıyor, eşlik ediyordum. Daha sonraki 1 Mayıslarda omuzlardan inip kortejin içinde emekçi abilerim ve ablalarımla yürüdüm. 1 Mayıs’ın önemini ve değerini her sene biraz daha iyi anlıyorum. Tüm emekçi ablalarımın, abilerimin 1 Mayıs’ını kutluyor, nice 1 Mayıslar diliyorum.
Sancaktepe’den 12 yaşında bir işçi çocuğu
Solomon Northup Amerika’nın New York eyaletinde özgür bir siyah olarak doğmuştur. Ailesi ile birlikte mutlu bir yaşamı ve tutkuyla yaptığı bir işe sahiptir. Solomon tanınmış bir keman virtüözüdür. 1841 yılında Washington DC’de kaçırılıp köle olarak satılır. Yaşanmış bir hayat hikâyesini konu edinen 12 Yıllık Esaret filminde kölelik Solomon için böyle başlar. Köle tacirleri kaçırdıkları siyahları bir gemiye bindirerek yol alırlar. Yolculuk sırasında bir şekilde köle tacirlerinin elinden kurtulmayı düşünürlerken içlerinden bir siyah onlara hayatta kalmak istiyorlarsa sessiz olmalarını, Solomon’a da kim olduğunu, adını ve okuma yazma bildiğini söylememesini öğütler. Solomon ise; “Hayatta kalmak istemiyorum, yaşamak istiyorum” der.
Filmdeki bu sahne bana bugün biz işçilerin içinden geçtiği koşulları hatırlattı. Bir tarafta işsiz kaldığı için kirasını ödeyemeyen, ailesini geçindiremeyen ve bu çıkışsızlık içinde intihar eden insanlar, diğer tarafta ise “midesine kuru ekmek giriyorsa aç değildir” diye yüzsüzlüğün dibine vuran siyasiler. İnsan hayatta neye ihtiyaç duyar? Hayatta kalmaya mı yoksa insanca bir hayat yaşamaya mı? Sadece karnını kuru ekmekle doyurmak mı? Ya da filmdeki gibi hayatta kalabilmek için köleliği ölene kadar kabullenmek mi? İnsanın ihtiyacı olan doğadaki diğer canlılar gibi sadece hayatta kalmak değildir. İnsan hayatta kaldığı sürece ailesiyle, sevdikleriyle mutlu bir hayat yaşamak, sevdiği bir işle uğraşmak ve hayattan zevk almak ister. İnsanı insan yapan da budur. Ama bugün egemenler 1800’lü yıllarda köle tacirlerinin kölelere reva gördükleri hayatı bize reva görüp açlıktan henüz ölmüyorsak onlar için bir sorun olmadığını ifada ediyorlar. Biz işçiler, egemenlerin bizim alın terimizle yaşadıkları ihtişamlı hayatlarını görüyoruz ve öfkemizi günden güne bileyerek hesap soracağımız o günlere hazırlanıyoruz. Bu yıl 1 Mayıs’ta biz işçiler bize reva görülen bu hayata karşı sesimizi daha güçlü bir şekilde çıkaracağız.
Pendik’ten bir kadın işçi
Merhaba UİD-DER’li sınıf kardeşlerimiz,
Bizler Hacettepe Üniversitesi’nden bir grup işçiyiz. Sizler gibi bizler de pek çok sorunla boğuşuyoruz. Bu sorunların çözümü için sendikalaşmaya kalkıştığımızda bu sefer de yasal engellerle karşılaştık. Ama yıllar süren mücadelemizin cevabını aldık. Şimdi sendikalı olarak çalışıyoruz. Sendikalaşmak anayasal bir hak ama Kod-29’da da olduğu gibi patronlar yasalarda işçinin aleyhine olan tüm maddeleri işçileri sendikasız bırakmak için kullanıyor. Yasaların biz işçileri korumadığını, yasaları yapanların da patronların çıkarına hareket ettiğini biz işçiler yaşayarak görüyoruz.
Pandemi sürecinde işyerlerimiz kapanmadığı halde bizi kısa çalışmaya gönderip yoksulluğa mahkûm ettiler. Yerimize de 4D kadrosunda olan işçileri iki, üçü katı çalıştırdılar. Böylelikle işveren zarar etmek bir yana kârına kâr kattı. Çünkü işçi maaşlarından kurtuldu. Bizler ise asgari ücretin çok altında bir ödeneğe mahkûm edildik. Yani kendi maaşımızı kendi İşsizlik Fonumuzdan ödüyoruz. Zaten düşük olan maaşlarımız yetmezken bir yıla aşkın bir süredir açlık sınırının bile altında bir ücretle geçinmeye çalışıyoruz. Bu ekonomik sorunları sadece biz yaşamıyoruz. Bunu çevremizdeki pek çok işçiden duyuyoruz ve görüyoruz. Bu süreçte Hacettepe işçileri olarak daha fazla bir araya geliyoruz. Çünkü sorunlarımızın bir araya gelerek çözülebileceğini biliyoruz. İşte bu yüzden geçmişte 8 saatlik işgünü mücadelesi veren ve bu hakkı sınıf tarihine yazdıran sınıf kardeşlerimizin izinden gidiyoruz. 1 Mayıs’ı ne kadar yasaklamaya çalışırlarsa çalışsınlar işçiler için 1 Mayıs mücadelesini büyütmek ekmek gibi, su gibi, toprak gibi hayatidir. 1 Mayıs ruhuyla tüm UİD-DER’li dostlarımızı selamlıyoruz. YAŞASIN İŞÇİLERİN ULUSLARARASI BİRLİK MÜCADELE VE DAYANIŞMASI! YAŞASIN 1 MAYIS!
Hacettepe’den bir grup işçi
Geçmişten bugüne süren mücadeleye dâhil olmak ve bu mücadeleyle büyümek gurur verici. Ben küçük yaşlarımdan beri şahit olduğum her sömürü, baskı ve tehditler karşısında fazlasıyla çaresizdim. Ne yapacağımı ve nasıl davranacağımı bilmeyen bir halde tüm bunlara sadece seyirci olmak zorunda kalıyordum. Tek başıma olduğumu düşünüyor ve yapmam gerektiğini düşündüğüm çoğu şeye de cesaret edemiyordum. Ama çok şükür birlik ve mücadeleyle tanıştım ve yalnız olmadığımı öğrendim. Haklarımı ve neler yapabileceğimizi öğrendim. Egemenler bizi ne kadar yıldırmaya çalışsa da asla vazgeçmeyeceğiz. Mücadelemiz birliğimizle daha da güçlenecek. Bizler emekçiyiz. Ve bizler bu mücadeleyi kaybetmeyeceğiz. Ağır baskı koşullarıyla bile bizi yıldıramayacaklar. 1 Mayıs ateşi alev alev yanmaya devam edecek. 1 Mayıs’ın güçlü ruhuyla umudumuzu, birliğimizi, beraberliğimizi ve güzel günlerimize olan inancımızı büyütelim.
Yaşasın işçi sınıfının birlik, dayanışma ve mücadele günü 1 Mayıs!
Ankara’dan bir işçi öğrenci