You are here
Ruhumuzu Esir Alan Korkuyu Çıkarıp Atalım
MKB Rondo grevcisi bir kadın işçi
Bir kadın olarak grevde olmaktan, hakkımı beraber çalıştığım işçi arkadaşlarımla birlikte aramaktan gurur duyuyorum. Grev çadırında beklerken, çadırımızın önünden sanayide bulunan farklı fabrikalarda çalışan işçi arkadaşlar geçiyor. Kimisi bizlere selam verip öyle geçiyor. Kimisi ise grev çadırımıza, bizlere korkuyla bakıyor. Bize korkuyla bakan işçi arkadaşları gördükçe greve çıkmadan önceki halimi ve korkularımı düşünüyorum. Ben de greve çıkana kadar pek çok şeyi bilmiyordum, tüm yaşantım işten eve, evden işe gitmekten ibaretti. Hayata dair kaygılarım milyonlarca işçi ailesinin kaygılarıyla ortaktı. Hayatın tüm zorluklarını tek başına yüklenen bir anne olarak evimi geçindirmek, çocuklarıma bakmak ve kimseye muhtaç olmamak için çok çalışmak... Öyle ki ay içinde eksik günüm olduğunda ay sonunu nasıl getireceğim diye kara kara düşünüyor, eksik günümü mesaiye kalarak kapatmaya çalışıyordum. Şimdi greve çıkalı 43 gün oldu ve maaş almıyoruz ama korkmuyorum. Çünkü inandığım bir yola çıktım ve bu yolun doğru ve haklı olduğunu, ne olursa olsun kazanacağımızı biliyorum.
İnsanın içindeki korku insanı hep geriye atıyor. Ruhumuzu esir alan bu korkuyu çıkarıp atmak gerekiyor. İnsan içindeki bu korkuyu attığında mücadele etmesi daha kolay oluyor. Söz konusu biz kadın işçiler olduğunda korkunun yanı sıra daha pek çok faktör elimizi kolumuzu bağlıyor. Kadınlar hep birileri için yaşıyor. Kadınların kendisi için de yaşamasını öğrenmesi gerekiyor. Etrafımıza görünmez duvarlar örüyoruz. Sadece bu duvarlarla mücadele etmek yetmez, o duvarları yıkmamız gerekiyor. Ancak o zaman bu hayatta “ben de varım” diyebiliyoruz. Böylesi sınırları aşan kadın işçiler inandığı yolda korkmadan yürüdüler, bugün de biz yürüyoruz.
UİD-DER’in düzenlemiş olduğu “Emekçi Kadınların Yaşamı ve Mücadelesi” etkinliğinde “biz de varız” diyerek cesaretle öne çıkan, sorumluluk alan kadınların mücadelelerini dinlediğimde emekçi kadınlar adına, sınıfım adına bir kez daha gururlandım. 1908 yılında, daha Cumhuriyet bile yokken, Cibali Tütün fabrikasındaki kadın işçilerin verdiği mücadele beni çok etkiledi. Cibalili tütün işçisi kadınların mücadelesini ilk defa duymuş olmaktan, kadınların o tarihte böylesi bir mücadelenin bir parçası olmasından çok etkilendim. Kadın işçilerin yürüttükleri grev sayesinde kazandıkları haklar bugün bile yok. Başka bir mücadele ise 1910 yılında Bursa’da ipek dokuyan işçi kadınların “ipek kozalarının altında ölmeyeceğiz” diyerek örgütledikleri grev. O güne dair görselleri, videoları görmek bana “mücadele ile kazanamayacağımız bir şey yok” diye düşündürttü. Bu mücadeleleri görmek, öğrenmek insana güç ve mücadele etme azmi veriyor. Tüm bu mücadele deneyimlerinin güzel bir program eşliğinde sunulması mükemmeldi. “Ekmek ve Gül” şiirini dinlediğimde tüylerim diken diken oldu. Bir kadın işçinin özlemleri ancak bu kadar güzel anlatılabilir diye düşündüm. Şiirin dizeleri insanın ruhuna işliyor. Etkinlik sonrası yapılan sohbetler çok güzeldi ve çok samimi insanlar ve samimi bir şekilde mücadelenin büyümesi için canla başla çalışıyorlar. Herkesin bu etkinliklere gidip görmesi gerekir diye düşünüyorum. Katıldığım bu etkinlik mücadele etme isteğimi daha da güçlendirdi. O dönem böylesi güçlü mücadeleler verilebildiyse bugün daha kolay ve daha fazlasını yapabilmeliyiz diye düşünüyorum.